11 Mayıs 2014 Bu içerik 1.540 kez okundu.

Psişik Korunma Yöntemlerinin belki de en önemlisi enerjiyi düşünce gücüyle dönüştürme yöntemidir diyebiliriz. Bedenimizde dağınık seyretmekte olan enerjilerimizi düşünce gücümüzle yönlendirmemiz mümkün müdür diye bir soru soracak olursak yanıt "evet neden mümkün olmasın" şeklinde olacaktır.
Enerjimiz düşüncemizin gücüyle şekillenebilmektedir. Düşüncemizde enerjidir. Bize verilmiş olan ruh enerjimiz bu yaşamdaki sabit yaşam kaynağımızdır.Bedenimize yansıma yaparak onu canlı tutan şey yani ruh enerjimiz evrenle temel bağlantımızdır. Düşüncelerimizse bundan farklı bir enerjidir.
Bir örnek olarak diyebiliriz ki düşüncelerimiz ve düşünce enerjisi ruha şekil veren şeydir."Düşüncelerinizden Sorumlusunuz" bilgisi bu anlamda evrensel bir bilgidir ve bu kadim bilginin bize neden verildiğini gayet güzel açıklar. Düşünceler yaşama bakış açımızı gösterir ve bu söylediklerimizin hepsi de şuurla- bilinçle ilgilidir.
Tekâmül ve Yaşama Bakış
Bulunduğumuz tekâmül noktasına göre bir şuur ve bilinç taşırız. İşte o şuur, bilinç bizim doğal olarak yaşama bakışımızı oluşturur. Yani neyin ne kadarını anlayabildiğimizi ifade eder. Bütün’ün ne kadarına değebildiğimizi gösterir. Yaşamı ne kadar görebildiğimiz ve onun ne kadarını anlayabildiğimiz bizim yaşama bakış açımızın en net göstergesidir. Yaşama bakışımız; yaşamla, kendimizle ve çevremizle ilgili düşüncelerimizi oluşturur. Oluşan tüm bu düşünceler enerjidir, bizim evrene gönderdiğimiz enerjiler. Evrene gönderdiğimiz bu düşünceler yani enerjiler yaşamımızın şekillenmesinde pay sahibidir.
Şimdi bu noktada uygulama yapmak ve kendini geliştirmek isteyenler için en başa dönüp tekâmül noktasını bir anda sıçratıp, bilinç ve şuur durumunda ani değişimler yapılamayacağına göre, demek ki zincirin en son halkasından başlamak gerek. Yani düşüncelerden...
Düşüncelere hâkim olmak
Eğer kendi üzerinizde çalışma yapmaya karar verir ve konsantrasyon gücünüzü arttırmayı, sizin gelişiminiz ile ilgili herhangi bir hedefe yönelmeyi dilerseniz; düşünmeyi arzu etmediğiniz düşüncelerinizi fark edip, onları yakalayabilir ve onlar üzerinde hakimiyet kurabilirsiniz. Bu sizi, yaşama bakışınızı değiştirmeye götürür. Yaşama bakışınızın değişmesi ona daha fazlasına değmenize, daha fazlasını görmenize neden olur. Daha fazla görmek, algılamak ve hissetmek zaman içinde bilinç ve şuur durumundaki değişimlere neden olur. Şimdi ne yaptık aynı zinciri tersten uyguladık…
Düşüncelerinize sahip çıkmadığınız zaman kendi enerjiniz de dağınık olur. Zihniniz bir oraya, bir buraya dolaşırken nasıl olur da bir gelişimden söz edilebilir? Düşüncelerin en ilkel hali, oradan oraya gezinme halleridir. Düşünceyi konsantre bir biçimde belli hedefler üzerinde tutabilmek uygulama yapmayı gerektirir. Bütün başarılı insanlar düşüncelerini belli bir hedef üzerinde tutmayı başaran insanlardır. Başarılı olmak için hedefe konsantrasyon gücünüzü arttırmanız birinci şarttır.
Enerjinin bedende dağınık olması düşüncelerin dağınık olması demek olur. Ve böylece bedendeki işlevlerde bozulmalarda görülebilir. Duruma göre hastalıklar bile oluşabilir.
Bunun için uygulanabilecek metotlar; sade ve disiplinli konsantrasyon çalışmalarıdır, meditasyonlardır, nefes egzersizleridir. Ve bir de devamlı düşünceyi yakalamaya çalışmak, uygunsuz düşüncelerin yerine diğerlerini yani olumlularını yerleştirmektir.Ne zaman ki zihninizi anlamsız bir konuyu irdelerken, onunla meşgul olurken yakalarsanız; biliniz ki o hal koca evren içinde sizin için sadece ve sadece bir zaman kaybına neden olmaktadır...
O nedenle anlamsız düşünceleri kendinizin ve Bütün’ün gelişimine faydalı olabilecek olanlarla değiştirin. Karamsar ve yaşamı olumlamayan düşüncelerde ısrarlı olmayın çünkü düşünce bir enerjidir ve o tip bir enerjiyi yollamakta ısrarlı olursanız, kendi kendinize bir sürü zorluk ve ters giden işler zinciri yaratabilirsiniz ama uyanık, açık, berrak bir zihin çok değerlidir ve tüm Doğu felsefelerinin özünü oluşturur. Düşünce enerjinizi rastgele her yere dağıtmayın,başarı ve gelişim için hedefe lazer etkisi ile gönderilmiş yoğun ve konsantre düşüncelere ihtiyacınız var ama hedefleriniz nefsani ve size veya başkalarına zarar veren hedefler olursa, evrenin gizli düzeniyle uyumlu değilse aynı lazer etkisinin geri dönüp önce sizi vuracağını da unutmayın!...
Düşüncelerin Meditasyonla Pozitife Yönlendirilmesi
Düşüncenin kontrol altına alınması içinmeditasyon, zikir veya yaratıcı imgelemeuygulamaları son derece değerli programlar ve uygulamalardır. Meditatif çalışmalardazihnin farklı bir vibrasyona, titreşime geçişi sağlanmaktadır ve o yüksek titreşim aracılığıyla gerçek ihtiyaçlarımızla, gerçek olmayanlarını ayırabilmek zaman içinde daha kolay hale gelir. Gerçek olmayan ihtiyaçları tamamen nefsaniyetimiz, nefsimiz ve egomuzdan ötürü yaratmışızdır. Bu yüzden de egonun terbiye edilmesi, kontrol altına alınabilmesi öncelikle zihinsel boyuttadır.
Düşüncelerin derlenip toparlanması neyi, neden, ne zaman ve nasıl düşündüğünü bilmek ve fazlalıklı düşünceleri, zararlı düşünceleri adeta bir bilgisayardaki koruyucu program gibi dışarı atabilmek çok önemlidir. Çok fazla zararlı düşünceyi bir arada zihinde bulundurmak, otomatik şartlandırmalarla yaşamda hiç durmadan bir şeyler istenmesi gerektiğine ve hep daha fazlasına sahip olunması gerektiğine inanmak çok zararları olan düşüncelerdir. Ama maalesef kendi üzerinde disiplin uygulamayan ve hiçbir iç çalışma yapmayan toplum bireylerinin büyük bir çoğunluğuna, geneline de bu düşünceler hâkimdir.
Her zaman her şeyin en iyisine sahip olmak gibi yanlış bir kanı yaygındır. Neye göre iyi diye sormak gerekir ya da gerçek iyi nedir? Demekte yeterlidir. Bu tip soruları sormadan hiç durmadan istemek egonun yüksekliğini gösterir. Oysa ki burada anlaşılması gereken şey, tüm ezoterik ve doğu öğretilerinin temeli olan “ne kadar az şeye sahip olursanız aslında o kadar çok şeye sahip olacaksınız!” bilgisidir ve bunu anlamak insan tekamülü için hem çok önemli bir aşamadır, hem de insanı bir realiteden diğerine sıçratacak güçte bir bilgidir.
Düşünce enerjisini kontrol altında tutabilmek için en önemli uygulamalar;düşünce boyutunda yapılabilecek değişiklikler ve uygulamalardır. Ayrıca yüksek enerjili ve kıymetli kitapların okunması, zihinsel çalışmalar, meditasyon veya yoga benzeri uygulamalar, arınma programları, fazlalıkların atılması için yapılan kendini bilme çalışmaları öncelikli olarak zihinsel boyutta yapılan uygulamalardır ve başlangıç noktasını oluştururlar. Yaşamda her şey disiplin ve uygulama ile değişebilir; amaç disiplinin ve uygulamaların önemini kavramaktadır.
Eyleme dökülmüş boyuttaki davranışlar, eyleme dökülmüş nefsani durumlar içinse, azaltmalı bir programla uygulama yaparak, egonun gereksiz çıkışlarını giderek kısmak daha doğru olabilir. Nefsi eğitmek için arzu edilmeyen davranışı veya eylemi giderek azaltmak ve bunu küçük dozlarda alıştırarak yapmak moral açısından da daha uygundur. Önce fark etmek, o eylemi beğenmediğimizi görmek ve değiştirme arzusu duymak gerekir. Bu tip çalışmalarda insanın kendi gücüne inanması için başarı elde ettiğini de görmesi gerekir o yüzden birdenbire yüklenme yapmak bir geri dönüş şoku yaratarak, tüm programı bozabilir. Önce karar vermek, konuyu iyi anlamak, hazır olup olmadığını tartmak daha sonra da minik dozlarla uygulamalara başlamak en iyisidir.
Düşünceyi Kristalize etme Uygulaması
Enerjiyi düşünce gücüyle dönüştürme ve kristalize etme konusunda sizlerle birlikte küçük bir uygulama yapalım: Eğer başarılı olmak istiyorsak bu uygulamayı her gün sabah veya akşam size en uygun saatte bir kez mutlaka uygulayalım ve atlamayalım. Evrenin olumlu enerjilerini biriktirmek ve son günlerde bizi üzen negatif bir problemden kurtulmak için yapılan enerjiyi düşünce gücüyle kristalize etme uygulamasının son derece sade ve yararlı bir uygulama olduğuna siz de tanık olabilirsiniz. Üzerimizde biriken negatif enerjiyi ki genelde boyunla kasık arasında yani iç organlara ait bölgede yerleşen bir negatif alan oluşturur, üzüntülü enerjileri düşünce gücüyle toplayıp, altın ışıklara dönmesini bekleyerek, acımızın, üzüntümüzün gökkuşağının tüm renklerine dönüşmesini düşünce gücüyle isteyebilir hatta biraz psişik hassasiyetimiz varsa görebiliriz.
Sonra o üzgün düşünceyi götürüp pırıl pırıl akan arındırma suyuna bırakmak ve acımızın yeniden evrensel enerjiye dönüştüğünü imajine etmek çok yararlı bir uygulamadır.

Günde bir defa, günlük biriken negatif enerjiyi bu şekilde temizlemek ve kristalize etmek mümkündür. Bu anlatılanlar birlikte yapacağımız uygulama ile ilgili genel bilgilerdi şimdi uygulamaya başlayabiliriz:
“Önce rahatça bir koltuğa oturun sırtınız dik olsun veya size zor gelmiyorsa yerde bağdaş da kurabilirsiniz. Sadece bir iskemleye dik bir şekilde oturmak da mümkündür.
Gözlerinizi kapatın. 10 kere derin soluk alıp-verin, soluk alırken evren enerjisini içinize aldığınızı, burnunuzdan soluk verirken tüm sıkıntı, korku ve endişelerinizden kurtulduğunuzu, özgür rahat ve mutlu olduğunuzu düşünün. Sakinleşin, sakinleşinceye kadar nefes alıp vermeye devam edin, zihninize hücum eden günlük düşüncelere aldırmayın, onları fark ettikçe zarif bir şekilde yeniden nefes alıp vermeye devam ve sadece nefese konsantre olmaya devam edin.
İlk önce, beynimizin ritmini değiştirelim. Hafif bir meditatif hal yaratalım. Sonra nefes alıp verdikçe evrensel enerjileri bedenimize aldığımızı ve tüm sıkıntı ve korkulardan kurtulduğumuzu düşünelim. Eğer bu aralar ısrarlı bir üzüntü varsa; bu üzüntüyü, biraz komik, biraz sevimli bir şeymiş gibi, ellerimizin arasına avuçlarımızın içine alalım.
“Bak sen üzüldün şimdi, biliyorum ben, ama aslında ne kadar gereksiz bir şeye üzüldüğünü biliyorsun değil mi? diyelim kendimize sempatik bir tavırla. “Sen evrensel ve sonsuzluğa ait bir varlıksın, sonsuzluk içinde bu büyüttüğün konu ne kadar önemli olabilir ki, çözümünü bulacağına inan, demek ki bu üzüntü aslında sana ait değil, sana ait olmayan bir şeyi üstünde taşıyorsun” da diyebilirsiniz isterseniz!
Önemli olan sizden size olan diyalogun sevgi ve anlayış dolu bir diyalog olmasıdır. Görmeseniz de o sıkıntıyı hissedebilirsiniz zaten genellikle kasık ile boyun arasında ve göğüs bölgesinde yoğunlaşabilir oralarda bir yerde dolaşır hüzünlerimiz, onu oradan hissiyatınızla, düşünce gücünüzle ve ısrarlı bir istekle çıkarabilirsiniz. O gün kızgınlık varsa midede de hissedebiliriz, belki üzüntü ise göğsünüzde hissedebilirsiniz, tam pleksus solaresinizin yani güneş ağınızın olduğu yerde hissedeceğiniz üzüntülerinizden korkmayın, birkaç pratik uygulama ve nefes uygulaması ile bu karamsar düşüncelerden kurtulmanız mümkündür. Çünkü evren iyilik, pozitif enerjiler ve ışıkla yönetilmektedir evrende kendiliğinden akan bu iyilik enerjilerini yakalama konusunda da her insan eşit şansa sahiptir.
Olumsuz düşünce veya dışarıdan gelen olaylar nedeniyle oluşan iç sıkıntınızı düşünce gücüyle pratik bir yöntem uygulayarak gökkuşağının renkleriyle bütünleştirerek kristal enerjilere dönüştürebilirsiniz.
Şimdi pratiğini paylaşalım sizinle; içinizde bir hafiflik ve rahatlama hissedene kadar nefes alıp vermeye ve kendinizi gökkuşağının tüm renkleriyle bütünleştirmeye devam edin, “oh biraz rahatladım” dediğiniz noktada gökkuşağı renklerini veya ihtiyacınız olan tek bir rengi, hatta birkaç rengi evrenden almaya, içinizde bu güzel renkler dönmeye başlamış, gri renkli, siyah renkli bulut dağılmaya başlamış demektir. Daha sonra giderek, kademe kademe rahatladığınızı hissedeceksiniz. Ve bu rahatlama hissi içinde, o önce gökkuşağı renklerini sonra altın sarısı renklerini alan inanılmaz güzel kristal bir enerjiye dönüşecek. Çalışmanın sonunda siz zaten sıkıntınızı atmış olacaksınız. İçinizdeki o size ait olmayan sıkıntı atılınca düşünce gücünüzle kendinizi rahatlatmayı başarmış olmanın sevincini doya doya yaşabilirsiniz… …”
Uygulamayı önem verip dikkatle ve özenle yaparsanız, yapıla yapıla süreleri kısalacak ve birkaç ay gibi belli bir zaman içinde (ki bu çalışma zaman alır) sizin için negatif enerjiyi düşünce pozitife dönüştürme otomatiğe dönecek. Yani bundan sonra artık üzerinize gelen enerjiyi hiç taşımadan atabileceksiniz hatta çevrenizde negatif enerji oluşumları hissettiğinizde kimseye belli etmeden sessizce derin soluklar alarak ve demin ki metodu açıkgözle uygulayarak bile başarılı olabilirsiniz… İçinizde bir kristal varmış da, dönüştürüyormuşçasına; negatif bir yerden girecek, diğer taraftan çıkacak, pozitif enerji tüm yaşamınıza egemen olacak. Bu noktaya kadar gelebilirsiniz, her şey size bağlı! Deneyin, görecek, yaşayacak, hissedecek ve huzur dolacaksınız…
Günümüzde yaygın olarak kullanılan, çok yönlü bir kavramdan söz etmek istiyorum. Bu da ‘Enerji’ kavramıdır. Bu kavram fizik biliminde önemli bir yer tutar. Hareket enerjisi, durum enerjisi, nükleer (atom) enerjisi, elektromagnetik enerji gibi çeşitli türleri tanımlanmıştır. Oysa ki genel anlamda evrende var olan her nesne sadece ve sadece “enerji”dir. Canlı-cansız veya organik-inorganik ayırımı yapmadan her nesne özünde enerjidir. Görelilik (Rölativite) kuramında madde miktarı ile enerji arasındaki ilişki E=mc 2 eşitliği ile kütlenin enerjiye ve enerjinin de kütleye dönüşebileceği ifade edilmiş, deneysel olarak da kanıtlanmıştır. Genelde deneysel olarak ölçülüp hesaplanabilen en az yoğun enerji türü ısı enerjisidir. Ancak ısı enerjisinden de daha az yoğun birçok enerji türünün varlığını, şu anda ölçemesek bile, kabul etmek durumundayız. Örneğin “Düşünce Enerjisi”, henüz ölçülememekle birlikte ısı enerjisinden daha az yoğun bir enerji türü olarak yakında geniş kabul görecek bir enerji şeklidir. İnsanlar düşünce enerjisini kullanmayı henüz tam olarak öğrenebilmiş değillerdir. Zira düşünce enerjisini harekete geçirmek için sadece akıl ve mantık yeterli olmamaktadır. Akıl ve mantığın da ötesine geçip, duygusal ve sezgisel zek â nın da etkin (faal) hale geçirilmesi gerekmektedir. Enerjiyi tarihsel boyutu ile incelediğimizde, insanlığın ilk dönemlerinde, düşünce enerjisinden büyük çapta yararlanıldığını görürüz. Asya Türklerinin Kam dedikleri şaman kişilerden daha önce dergimizde söz etmiştim (“X” Dergisi Sayı 1; Nisan 2004). Kamlar düşünce enerjisi ile iletişim kurabilmekte, farklı boyutlara ulaşabilmektedirler. Zaman içinde insanlık bu en ince ve az yoğun düşünce enerjisini kullanmayı terk etmiş, daha yoğun olan maddesel enerji türlerine yönelmiştir. Bu durumu, insanlığın nesnenin özelliği olan dalgasal yapısını göz ardı edip maddesel yapısına önem verişi olarak da yorumlayabiliriz. Tarihsel anlamda ‘insanlık’ dört ayrı enerji döneminden geçecektir. Bunlar Ateş, Su, Toprak, ve Hava dönemleridir.
Şu anda üçüncü dönem Toprak Dönemi yaşanmaktadır. İnsanların ilk dönemi ateş dönemi olmuştur. Ateşi kontrol edip istendiğinde yeniden yakabilme yeteneği insanları hayvanlardan ayıran en önemli özelliktir. Ateş yakmayı öğrendikten sonra insanlar kendilerini vahşi hayvanlardan korumayı ve ısıtıp yaşamlarını soğuk bölgelerde sürdürmeyi öğrenmişlerdir. Ateş döneminde insanlar bir yandan yeryüzünde ateş etrafında ayinler düzenlerken, diğer yandan gökteki güneşi ateşin kaynağı olarak görüp varlıklarının başlıca nedeni olarak yüceltmişlerdir. Türklerdeki “Gök Tengri” ve birçok bölgede beliren “Güneş Tanrı” inancı bu ateş döneminin ürünleridir. İnsanlık düşünce enerjisini kullanmayı işte bu ateş döneminde öğrenmiş ve geliştirmiştir. İnsanın sadece maddesel bir beden olmadığını ve hastalıkların tedavisinde sadece bedenle ilgilenmenin yeterli olmadığını bu dönemde anlamışlardır.
günümüzde gittikçe daha fazla önem kazanan ‘önleyici tıp’ yaklaşımı ile ateş döneminde geliştirilmiş olan ‘şifa’ yaklaşımı arasında büyük benzerlikler vardır. İçine girmiş olduğumuz Yeni Çağda hastalıkların tedavisinde şifa metotları ile düşünce enerjisinin gittikçe daha fazla uygulama alanları bulacakları kanısındayım. Düşünce enerjisinin gücünü, hipnotizma yardımı ile insanlara neler yaptırılabileceğini görebilmekteyiz. Hipnotizmada insanın maddesel (bedensel) yönü değil, dalgasal (ruhsal) yönü etki altına alınmaktadır. Bu metodun gücünü gören Sigmund Freud daha düşük seviyeli bir etkileşme içeren Psikanaliz metodunu geliştirmiştir. Psikanaliz metodunda tedaviyi sağlayan en önemli etken düşünce enerjisidir. Yeni Çağda düşünce enerjisi daha da ileri boyutlarda geliştirilerek bilimsel bir temele oturtulacak ve insanlığın ruhsal gelişiminde büyük yararlar sağlayacaktır. Tarihsel gelişim içinde ateş dönemini su dönemi izlemiştir. Medeni yaşamın gelişimini sağlayan toplumsal yerleşim bölgeleri hep su kenarlarında olmuştur. İnsanlar suyun önemini doğal bir içgüdü olarak kavramışlardır. Ateşten sonra ilk hakim oldukları güç de su gücü olmuştur.
Su enerjisi sayesinde dere ve su yollarını kullanarak yeni yerleşim bölgeleri bulmuşlardır. Su döneminin en önemli enerji üretme aracı dönme dolap denen çark olmuştur. Dönme dolap akan bir dereye yerleştirildiğinde hem su taşır hem de mekanik enerji üretir. Dönme dolabın yerini buhar makinesi alınca enerji üretiminde ani bir patlama ve teknolojik gelişme ortaya çıkmıştır. Bu hızlı gelişme su döneminin sonunu getirmiştir. Su dönemi 19. yüzyılın başında son bulmuştur denilebilir. Enerji kaynağı olarak su gücü yerine toprak ürünleri olan kömür ve petrol kullanımı hem buhar makinesinin hem de dinamonun geliştirilmesini sağlamıştır. Günümüzde kullanılan tüm yarı iletkenlerin (transistörler ve entegre devrelerin) ana maddesi toprak olan silisyum elementidir. Tüm bilgisayarların ana maddesi topraktır. Yakın gelecekte geliştirilecek olan akıllı robotların da ana maddesi toprak olacaktır. Şu anda dünya toprak dönemini yaşıyor. Zira tüm metaller (altın, demir, bakır,…vs) dünya ekonomisinin temel direkleridir. Karbon ve karbon türü kömür, petrol, mazot, plastik, doğal gaz,.vs hepsi toprak ürünleridir. Hepsi topraktan elde edilirler. Kıymetli taşlar (elmas, pırlanta, yakut, zümrüt..vs) da topraktan çıkarlar.

Her biri günümüz insanı tarafından satın alınmakta, uluslararası pazarlarda alınıp satılmaktadır. Enerji kaynağı olarak nükleer enerji üreten nükleer reaktörler de topraktan çıkan Uranyum elementini yakıt olarak kullanır. Kısaca günümüzde dünya ekonomisi, büyük çapta, toprak ürünleri sayesinde var olmakta ve gelişmektedir. Bundan sonraki dönem hava dönemi olacaktır. Her ne kadar toprak ürünlerin kullanımı devam edecek ise de enerji üretiminde hava ürünlerinin payı gittikçe artacaktır. İnsanlık henüz hava enerjisini kullanmayı tam olarak geliştirmiş değildir. Meteroloji denilen hava tahmini henüz çocukluk çağını yaşamaktadır. Bu bilim ilerledikçe hava ile seyahat çok daha kolay ve ucuz olacaktır. Bir zamanların klasik yel değirmeni çok daha gelişmiş bir şekil alacaktır. Nedeni ise hava hareketlerini insanların çok daha iyi tahmin edebilecekleridir. Bir ülkenin birçok yerlerine yerleştirilmiş olan hassas yel değirmenleri düşünün. Hangi bölgede rüzgarın hangi hızla ve süreyle eseceği tam olarak bilinirse o bölgedeki yel değirmenleri devreye sokulabilir ve böylece sürekli olarak enerji elde edilebilir. Bugün için pek mümkün olmayan bu yaklaşım gelecek hava döneminde başlıca enerji kaynağı olacaktır. Hava Döneminde havadaki doğal Azot, Hidrojen ve Oksijen gazları yeni enerji kaynaklarını oluşturacaklardır. Daha şimdiden Hidrojen enerjisi geliştirilmeye başlanmıştır. Hidrojenle çalışan otomobil tasarımı vardır. Hidrojeni sudan elde etmek mümkün olduğundan kaynağı dünyada tükenmesi mümkün olmayan su, yani H2O’dur.
Hidrojen enerjisi kullanmanın bir diğer faydası son derece temiz bir enerji olmasıdır. Kullanımından arta kalan yine sadece su olmaktadır. Hidrojen enerjisi ile birlikte Azot enerjisi de devreye girecektir. Azot, günümüzde, suni gübrenin ana maddesidir. Azot önemli bir enerji kaynağıdır. Biz insanlar henüz Azot enerjisini

kullanmayı tam olarak öğrenemedik. Suni gübre ilk yaklaşımdır. Ancak bitkisel enerjiden tam olarak yarar sağlayabilmek için Azot enerjisinin devreye sokulması gerekecektir. Tüm yeşil bitkiler güneş enerjisi ile havadaki oksijen ve kabon-dioksiti kullanarak fotosentez yaparlar. Yani kendileri için gerekli enerjiyi üretirler. Fotosentez denilen mekanizma ile gen mühendisliği ilgilenmeye başlamıştır. Bu konuya daha önce değinmiş bulunuyorum (“X” Dergisi sayı 2; Mayıs 2004). Hava Döneminde insanlar doğaya karşı daha nazik ve daha saygılı davranacaklardır. Artık zorla toprak delinerek içinden doğal gaz, kömür veya petrol elde etmek yerine, havada bol olan azot ve sudaki hidrojen gazları kullanılacaktır.
Havadaki azotun azalmaması için de bol azot üreten bitkiler geliştirilecektir. Bu bitkilerin asıl görevi havanın kalitesini yüksek tutmak ve hava kirliliğine son vermek olacaktır. Ambalaj sanayiinde plastik kullanımı azalacak, yeni bitkilerden bol miktarda selüloz elde edilip kağıt üretilecektir. İlaç sanayii de doğal ilaçlara dönüşecek, yaşam daha sağlıklı ve doğaya yakın olarak sürerken düşünce enerjisinin kullanımı da artacaktır. Tüm bu gelişmelerin elbette ki en önemli yan etkisi, insanların yoğun enerji türlerinden daha az yoğun (sübtil) enerji türlerine yönelmeleri ve bu arada ruhsal düşünce enerjisine önem vermeleri olacaktır. İnsanlığın asıl gelişimi bu ruhsal düşünce enerjisini yeniden kullanıma sokmalarından sonra başlayacaktır.